Butimar, aşkından ölen kuşun adıdır. Pers mitolojisinde karşımıza çıkar Butimar. Kendisi tatlı su içmez, deniz suyu ile beslenir. Ama Butimar denize çok aşıktır. Öyle ki her gün sahile gider kanatlarını açar ve uçsuz bucaksız, güneşin altında parıldayan deryayı seyre dalar. Susadığı zaman da denizin kuruyacağı korkusu ile tek bir yudum dahi içemez. Sadece izler karşılık bulamadığı yârini.
Sonunda vücudu dayanamaz ve susuzluktan can verir. Engin deryaya, yârine zarar vereceği korkusu ile bir yudum dahi su içmediği için silinir bu dünyadan. Ama her gün izlemeye doyamadığı sevdiği için pek bir şey değişmemiştir. Yine her gün güneş altında parıldamaya devam eder. Butimar hiç var olmamış, sanki onu hiç izlememiş gibi parıldamaya devam eder.
Butimar bu aşkı ile benliğini de bir kenara bırakmıştır aslında. Çünkü Butimar çok yükseklerde uçan bir kuştur ancak üç durum ile karşılaşınca uçamaz, kar yağınca, müzik sesi duyunca ve aşık olunca. Uçamayan bir kuşa da kuş diyebilir miyiz? En basitinden bir olaydır uçmak kuşlar için. Ama Butimar bu basit olayı dahi yapamaz aşkı yüzünden. Butimar, Butimar’lığını da kaybetmiştir artık.
İnsanoğlunun anlattığı her hikayede kendisinin bir tezahürü bulunur. Bu hikayede de iki farklı insan türünün bir yansıması görülüyor.
Butimar’ın denizin kuruyacağından korktuğu için su içmemesi, bolluk ve manevi zenginlik içinde çok düşünerek dert ve tasa sahibi olan, yok yere hüzne boğulan insanları temsil eder. Bu insanlar en ufak detayı dahi kafalarına takıp içten içe parçalarlar kendilerini. Yaşamak bile zordur onlar için. Öyle ki korkularından Butimar gibi en basit gereklilikleri bile yerine getiremezler.
Bir diğer tezahür ise her zaman dert sahibi olan ancak derdinden de hiç şikayet etmeyen aşıklardır. Öyle ki bu aşıklar içten içe kendilerini yok ederler ama yok oluşlarının sebebi onlar için öyle tatlı gelir ki, ölmeyi, bu dünyadan silinmeyi umursamazlar. Çünkü ölüme gittikleri yol onlar için en güzel, en kutlu yoldur.
Sonunda vücudu dayanamaz ve susuzluktan can verir. Engin deryaya, yârine zarar vereceği korkusu ile bir yudum dahi su içmediği için silinir bu dünyadan. Ama her gün izlemeye doyamadığı sevdiği için pek bir şey değişmemiştir. Yine her gün güneş altında parıldamaya devam eder. Butimar hiç var olmamış, sanki onu hiç izlememiş gibi parıldamaya devam eder.
Butimar bu aşkı ile benliğini de bir kenara bırakmıştır aslında. Çünkü Butimar çok yükseklerde uçan bir kuştur ancak üç durum ile karşılaşınca uçamaz, kar yağınca, müzik sesi duyunca ve aşık olunca. Uçamayan bir kuşa da kuş diyebilir miyiz? En basitinden bir olaydır uçmak kuşlar için. Ama Butimar bu basit olayı dahi yapamaz aşkı yüzünden. Butimar, Butimar’lığını da kaybetmiştir artık.
İnsanoğlunun anlattığı her hikayede kendisinin bir tezahürü bulunur. Bu hikayede de iki farklı insan türünün bir yansıması görülüyor.
Butimar’ın denizin kuruyacağından korktuğu için su içmemesi, bolluk ve manevi zenginlik içinde çok düşünerek dert ve tasa sahibi olan, yok yere hüzne boğulan insanları temsil eder. Bu insanlar en ufak detayı dahi kafalarına takıp içten içe parçalarlar kendilerini. Yaşamak bile zordur onlar için. Öyle ki korkularından Butimar gibi en basit gereklilikleri bile yerine getiremezler.
Bir diğer tezahür ise her zaman dert sahibi olan ancak derdinden de hiç şikayet etmeyen aşıklardır. Öyle ki bu aşıklar içten içe kendilerini yok ederler ama yok oluşlarının sebebi onlar için öyle tatlı gelir ki, ölmeyi, bu dünyadan silinmeyi umursamazlar. Çünkü ölüme gittikleri yol onlar için en güzel, en kutlu yoldur.